23 Temmuz 2014

ESKİ TÜRK EDEBİYATINININ GENEL ÖZELLİKLERİ VE BAZI TEMEL BİLGİLERİ

ESKİ TÜRK EDEBİYATINININ GENEL ÖZELLİKLERİ VE BAZI TEMEL BİLGİLERİ

Eski Türk Edebiyatı isimlendiriliş olarak çeşitli adlarla anılmıştır. Bunlar;
-       Edebiyyât-ı kadime ( Eski Edebiyat)
-       Şi’r-i kudema ( Eskilerin Şiiri)
-       Havâs Edebiyatı (Yüksek Zümre Edebiyatı)
-       Edebiyyat-ı Osmaniyye ( Osmanlı Edebiyatı)
-       Saray Ed. Enderun Ed. Divan Ed. Osmanlı Şiiri. Klasik Edebiyat.
** Divan Edebiyatı adlandırmasını ilk olarak Ömer Seyfettin ve Ali Canip Yöntem kullanmıştır.

ESKİ TÜRK EDEBİYATINDA ŞİİR
Divan Şiirinin Dönemleri
Bugün Eski Türk Edebiyatı adı altında Anadolu Selçuklu, Beylikler Dönemi ve Osmanlı Dönemine ait Halk Edebiyatı ve Tekke Edebiyatı dışında kalan ve Klasik Türk Edebiyatı olarak da adlandırılan bu Edebiyat, XIII yy sonlarında Anadolu’da doğmuş; XIX. Yy ortalarından itibaren mükemmelliğe ulaşmıştır.
1-    Oluşum Dönemi: XIII. yy sonlarından, XIV. yy sonlarına kadar devam eder. Âşık Paşa, Gülşehri, Şeyhoğlu Mustafa, Ahmedi, Şeyhi

2-    I. Klasik Dönem: XV. yy ilk yarısından, XVII. yy başlarına kadar devam eder. Türk edebiyatı, İran edebiyatı etkisinden kısmen de olsa kurtularak; artık kendi iç gelişimini tamamlayıp özgün eserlerini vermeye başlamıştır. Ahmet Paşa, Necati, Zati, Fuzuli, Baki, Nevi, Hayali, Taşlıcalı Yahya

3-    II. Klasik Dönem: XVII. yy başlarından, XIV. yy ikinci yarılarına kadar devam eder. Şiirde özellikle Sebk-i Hindi akımının etkisine girer. Fehim, Naili, Nedim, Nef’i, Şeyh Galib

Dönemin Şiir Kitapları
            Eski Türk Edebiyatında Şiirlerin toplandığı üç tür kitap vardı. Divanlar, mesneviler ve mecmualar.
1-    Divanlar: Küçük hacimli ve eksik olanlara Divançe, Nazım şekilleri bakımından zengin ve geniş olanlara Müretteb Divan denirdi. Ayrıca divanlara yazılan önsözlere de Dibace ve Mukaddime denilirdi.

2-    Mesneviler: Edebi değer taşıyan, uzun, Aşk, destani, dini- tasavvufi ve ahlaki konuların manzum bir şekilde işlendiği tür.

3-    Şiir Mecmu’aları:  Farklı şairlerin şiirlerinin toplandığı mecmua: Mecmu’a-i Eş’ar, Nazire şiirlerin toplandığı antoloji niteliğindeki mecmua: Mecmu’a-i Neza’ir

** Önemli Nazire Mecmuaları;
            Mecmu’atü’n- Nezair(1437)          : Ömer b. Mezid
            Cami’ün- Nezair(1512)                   : Eğridirli Hacı Kemal
            Mecma’ün- Nezair(1524)               : Edirneli Nazmi
            Pervane Bey Mecmuası(1560)     : Pervane Bey

Divan Şiirinin Geleneksel Özellikleri
            Mazmun: Bir mananın bir takım ipuçları verilmek suretiyle söylenmesidir.
            Mahlas: Şairlerin kullandıkları takma isimlerdir. 14. yy şairlerinden Kadı Burhaneddin ve Kemal Paşazade mahlas kullanmamıştır. Ayrıca bazı Osmanları sultanlarının mahlasları şu şekildedir. Avni- Fatih Sultan Mehmed, Selimi- Yavuz Sultan Selim, Muhibbi- Kanuni Sultan Süleyman, İlhami- Üçüncü Selim
Divan Şiirinde Biçim
            Beyitlerden Meydana Gelenler: Gazel, Kaside, Mesnevi, Kıt’a
            Bentlerden Meydana Gelenler: Musammatlar [ Müselles, Murabba( Terbi), Muhammes( Tahmis), Müseddes( Tesdis), Müsemmen ( Tesmin), Mütessa (Testi), Mu’aşşer ( Ta’şir) ], Terkib-i Bent, Terci-i Bent
            Dörtlüklerden Meydana Gelenler: Tuyuğ, Rubai
** Beyitlerden meydana gelen Muhammeslerin birbirinden karıştırılmaması ve manasının daha açık anlaşılması için, Arap sayılarının 1’den 10’a kadar öğrenilmesi fayda sağlayacaktır.
1-    Vahid
2-    İsnan
3-    Selase
4-    Erba
5-    Hamse
6-    Sidde
7-    Seb’a
8-    Semaniye
9-    Tessa
10-  Aşera
Şimdi örnek olarak Murabba 4lü demektir. Bunu murabba köküne gizlenmiş erba yani arapça 4 olan kelimeden anlayabiliriz. Murabba. Bu dörtlü demektir. Terbi ise dörtleme anlamına gelir. Yine Terbi köküne gizlenmiş erba kök harflerini görebiliriz. Terbi. Muhammes beşli demektir. Tahmis beşleme.
DİVAN ŞİİRİNDE MUHTEVA
Din:     Tevhid: Allah’ın varlığı, sıfatları, fiilleri, birliği ve yüceliğini anlatır.
            Münacaat: Allah’a yakarış
            Na’at: Hz. Muhammed ( sav), Dört halife ve diğer din büyüklerine övgü
            Miraciyye: Hz. Muhammed(sav) miraca çıkışı
            Mevlid: Hz. Muhammed(sav) hayatı, kişiliği ve doğumu konu alınır. Türk Edebiyatında Mevlid türünün en önemli eseri Süleyman Çelebi’nin yazdığı Vesilet’ü’n Necat adlı eseridir.
            Hilye ve manzum hadis çevirileri
            Hadis-i Erba’in çevirileri ( 40 hadis çevirsi)
            Melâ’ike-i mukarrebîn( yakın melekler) olarak nitelenen dört büyük meleğin adları: Cebrâ’îl, Mikâ’îl, İsrâfîl ve Azrâ’îl’dir.
 Bu meleklerden Cebrâ’îl (=Rû-hü’l-kuds, Rûhü’l-emîn, Nâmûs-ı Ekber)Peygamberlere vahiy getiren, Mikâil doğa olaylarından ve kulların rızıklarının taksiminden sorumlu olan, İsrafil kıyamet günü sûra üfleyecek olan; Azrail de canlıların ruhunu alan (=melekü’l-mevt) melekler olarak Divan şiiri metinlerinde geçer.
Allah’ın insanları doğru yola sevk etmek için peygamberleri aracılığıyla göndermiş olduğu kutsal kitaplardan Hz. Davud’a gönderilen Zebur, Hz. Musa’ya gönderilen Tevrat, Hz. İsa’ya gönderilen İncil ve Hz. Muhammed’e indirilen Kur’ân ve Kur’ân’ın diğer iki adı Mushaf ve Furkan’a da Divan şiiri metinlerinde rastlanır
Âdem, şiirde ilk insan ve ilk peygamber olması, Şit peygamber dokuma sanatına vakıf olması, İdris peygamber ilim ve hikmet sahibi olması›, ilk defa kalem ile yazı yazan ve elbise diken kişi olduğu için kâtiplerin ve terzilerin piri olarak adlandırılması münasebetleriyle şiirde yer alır.
Nûh, ömrünün uzunluğu, İbrâhîm Allah’ın dostu (=Halîlullah), İsmâîl, babası İbrahim tarafından kurban edilmek istenmesiyle şiirde yer alır.
Dâvûd peygamber, sesinin güzelliği ve etkileyiciliği, Sâlih peygamber, iman etmelerini istediği insanların kendisinden mucize olarak kayadan bir deve çıkarmasını istemeleri ve onun bu mucizeyi gerçekleştirmesi, fakat kavminin bu deveyi kesmesi ve imandan yüz çevirmeleri üzerine şiddetli bir sesle helak olmasıyla ile şiirde yer alır.
Süleymân peygamber, dünyadaki saltanat›, rüzgâra, insanlara ve cinlere hükmetmesi, Ya’kub peygamber, rü’ya yorumundaki ustalığı, oğlu Yusuf’tan ayrılmanın üzüntüsüyle gözlerinin kör olması, onun gömleğinin gözlerine sürülmesi ile gözlerinin tekrar açılması münasebetleri ile geçer. Divan şiirinde “hüzn”ün ve “sabr”ın sembolüdür
Yûsuf peygamber güzelliği, Eyyûb peygamber hastalıklarla ve dertlerle sınanması› ve bu sınamalara sabr göstermesiyle “sabır” sembolü olarak; Mûsâ peygamber (=Kelîm) Tur dağında Allah’ın hitabına muhatap olması› ve Allah’ın ona tecelli edişi, Firavun ile olan mücadelesi, elindeki asayı› yere attığında asanın yılan hâlini alması ve Firavun ’un büyücülerini alt etmesi, yine asası› ile Nil nehrini ikiye bölmesi, koynuna soktuğu elini bembeyaz ışık saçar bir hâlde çıkarması› (yed-i beyzâ) mucizeleriyle, Yunus peygamber Rabbinden izin almadan kendisine iman etmeyen ahlakî çöküntü yaşayan ve putlara tapan kavminden bir gemiye binip kaçması, denize atılması, bir yunus tarafından yutulması›, balığın karnında sürekli af dilemesi sonucu kurtulması ile Divan şiirinde geçer.
Peygamber yahut velî olduğu konusunda farklı görüşler bulunan Lokman, hikmet sahibi oluşu, hekimlikte üstat kabul edilmesi; Hızır ise ilim ve irfan sahibi olması, İlyas ve İskender ile birlikte karanlıklar ülkesi(=zulumât)ne yolculuklarında âb-ı hayât(=ölümsüzlük suyu) arayıp bulması ve İlyas ile birlikte bu suyu içerek ölümsüzlüğe kavuşması, sıkıntıda olanların yardımına yetişmesi ve yardım etmesi, ayağının bastığı yerlerin yeşile dönüşmesi ile şiirde yer alır.
Hz. Muhammed ise son peygamber olması›, âlemlerin kendisi için yaratılması, yetimliği, yüksek ahlakı, herhangi birisinden ders almaması(ümmî olması)na rağmen Rabbi tarafından kendisine verilen derin ilmi, Mekke’den Medine’ye hicreti, kıyamet günü insanlara şefaat edecek olması, İsrâ ve Miraç hadiseleri, Miraç’ta Allah’a “yayın iki ucu kadar” yakınlaşması (=kabe kavseyn), âlemlere rahmet olarak gönderilmesi, yürürken bulutların onun üzerine gölge yapması, gölgesinin yere düşmemesi gibi motiflerle şiirde yer alır.
Dört halifeden Hz. Ömer adaleti, Hz. Ali cesareti, kahramanlığı, Zülfikar adlı kılıcı ve Düldül adlı atı; Hz. Ebubekir, sadakati; Hz. Osman da hilim ve hayâ sahibi olması ve Kur’ân ayetlerini toplatması ile şiirde geçer.
Tarih ve Mitolojik Bilgiler
Cemşîd (=Cem): Efsanevî İran hükümdarı. Divan şiirinde genellikle saltanatındaki kudreti, şarabı buluşu, bütün cihanı gösterdiğine inanılan kadehi, eğlence meclisleri, tahtı ve parlak tacı ile birlikte anılır.
Dahhâk: Cemşîd’i öldürerek İran şâhı olan bu şahıs Şehnâme’de kötülüğün ve zulmün sembolü olarak anlatılır. Efsaneye göre, şeytan Dahhâk’i iki omuzundan öptüğü için her iki omuzunda iki yılan çıkmış ve bütün çabalarına rağmen bu yılanlardan kurtulamamıştır. Divan şiirinde bu yılanlarla ve zalimliğiyle bir sembol olmuştur
Efrâsiyâb: Turan hükümdârı olan Efrâsiyâb, İran ülkesinin baş düşmanı olarak Şehnâme’de sıkça geçer. Divan şiirindeki kahramanlık ve hükümdarlık sembollerindendir.
Ferîdun: Dahhâk’i yenerek İran tahtına geçen bu efsanevî hükümdârın beş yüz yıl hüküm sürdüğü söylenir. Divan şiirinde adaletin, uzun ömürlülüğün ve gücün sembolüdür.
Gâve: Dahhâk’in devrilmesini ve yerine Ferîdun’un geçmesini sağlayan bir demircidir. Dahhâk’e karşı gelerek halkı isyana sevk etmiş ve demirci önlüğünü bayrak hâline getirerek Ferîdun’un İran tahtına çıkmasıyla sonuçlanan isyanı başlatmıştır. Gâve, Divan şiirinde haksızlığa ve zulme başkaldırmanın sembolü olarakgeçer.
Neriman: Şehnâme’deki büyük kahramanlardan Şam’ın babası, Zâl’in de dedesidir. Divan şiirinde kahramanlık sembolü olarak kullanılmıştır.
Sâm: Neriman’ın oğlu Zâl’in babası, Minuçihr’in büyük savaşçısıdır. Bir ejderhayı tek bir vuruşla öldürdüğü için “Tek Vuruşlu Sâm” diye de anılır. Sâm Divan şiirindeki kahramanlık sembollerindendir
Zâl: Neriman’ın torunu, Şam’ın oğlu ve Rüstem’in babasıdır. Efsaneye göre bütün tüyleri bembeyaz olarak doğar. Bu yüzden Sâm ondan korkar ve onu istemez. Zâl’i efsanevî bir kuş olan Simurg’un yaşadığı Elbürz dağına bırakırlar. Simurg da onu alıp besler. Daha sonra pişman olan Sâm gelip onu dağdan alır. Şehnâme’deki büyük kahramanlardan biri olan Zâl, ok atmasıyla meşhurdur.
Rüstem: Sâm’ın torunu, Zâl’in de oğludur. Olağanüstü özelliklere sahip bir çocuk olarak doğmuştur. Küçük bir bebekken bile büyük bir insan gibi yiyip içen ve çok güçlü biri olan Rüstem, Turan hükümdarı Efrâsiyâb’ı da dize getirmiştir. Ayrıca esir edilmiş olan Keykavus’u kurtaran ve Heft-hân adı verilen ve kimsenin geçemediği tehlikeli yolu geçen iki kişiden biridir. Rüstem’in meşhur atının adı Rahfl’tır. Rüstem Divan şiirine kahramanlık ve güç sembolü olarak geçer.
İsfendiyâr: İranlıların efsanevî kahramanlarından biri olup, “Heft-hân” adlı türlü tehlikelerle dolu yolu geçen iki kişiden biridir. Aynı yolu geçen diğer kişi de Rüstem’dir. Rüstem’le yaptığı savaşta ölmüştür. Divan şiirinde kahramanlık sembolü olarak ve Rüstem’le yaptığı savaşla anılır.
Kahraman: Çocukken devler tarafından kaçırılarak büyütülen, fakat dev olmadığını anlayınca onlarla savaşarak bir gergedan sırtında ülkesine geri dönen bir kahramandır. Divan şiirinde yiğitlik sembolü olup “Kahraman›-› Katil” adıyla anlıır.
Keyhusrev: Uzun yıllar padişahlık yapmış ve imparatorluğun sınırlarını Hindistan’a kadar genişletmiş bir İran hükümdarıdır. Divan şiirinde güç ve ihtişamın sembollerindendir.
Keykubâd: Şahsız kalan İran tahtına Zâl’in tavsiyesiyle geçen ve ülkeyi adaletle yöneten bir Hükümdar’ın adıdır. Divan şiirinde de daha çok adaletiyle öne çıkar.
Minuçihr: Büyük dedesi Feridun’un yerine tahta geçen ve 120 yıl saltanat süren bir İran hükümdarıdır. Emrindeki Neriman ve Sam gibi kahramanlar sayesinde büyük savaşlar kazanmıştır. Divan şiirinde de saltanatı ve kahramanlığıyla anılır.
Nûşirevân: Rivayete göre Kisrâ unvanıyla anılan ilk İran şahıdır. Adaletiyle ve Tâk-ı Kisrâ adıyla meşhur sarayıyla ünlüdür. Sarayına bir çan bağlattığı ve kendisiyle görüşmek isteyenlerin bu çanın zincirini çekerek onu çağırdığı ve şikâyetini ve ihtiyacını söylediği rivayet edilir. Divan şiirinde de sarayı, çanı ve adaleti ile anılır.
Hüsrev: Nûşirevân’ın torunudur. Şiirde “Hüsrev u Şîrîn” hikâyesinin erkek kahramanı olarak geçer. Husrev-i Pervîz diye de anılır. Divan şiirinde de padişahlığı, Şirin’e olan aşkı ve efsanevî iki atı Gülgûn ve Şebdîz’le birlikte anılır. Husrev sultan anlamına da gelir.
Siyâvuş: Keykavus’un oğlu olan Siyavuş Rüstem tarafından büyük bir kahraman olarak yetiştirilmiştir.. Çok güzel biri olan Siyavuş’a üvey kız kardeşi âşık olmuş; fakat Siyavuş ondan yüz çevirdiği için iftirasına uğramıştır. Bu iftira yüzünden Turan hükümdarı Efrâsiyâb’ın yanına giderek onun Kızı’yla evlenmişse de yine atılan iftiralarla Efrâsiyâb tarafından boğazlatılarak öldürülmüştür. Divan Şiirinde kahramanlığı ve daha çok uğradığı iftiralar sonucunda “haksız yere öldürülme” sembolü olarak anılır.
Eski Türk Edebiyatında Nesir
**İslamiyet’ten sonra ilk Türkçe nesir örneklerini Karahanlılar vermişlerdir. Sinan Paşa’nın Tazarruname’si ilk süslü nesir örneği olarak kabul edilir.
ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİNİN KAYNAKLARI
1-Şuara Tezkireleri: Dönemin edebiyat tarihleridir. Şairlerin hayatı, eğitimi, eserleri ve sanatları hakkında bilgi verir.
**Sehi Beg’in Heşt be Hişt adlı eseri Anadolu sahasında yazılmış ilk tezkiredir.(1538)
**Fatin’in Hatimetü’l Eş’ar adlı eseri Anadolu sahasında yazılmış son tezkiredir. (1852)
2-Şakaik’un- Numaniyye ile tercüme ve zeyilleri: Osman Gazi’den Kanuni Sultan Süleyman’a kadar olan âlim, şair ve mutasavvıflar hakkında bilgi veren Arapça bir eserdir. Taşköprizade yazmıştır.
3-Türlü Bibliyografik Eserler:
Kâtip Çelebi’nin Süllemü’l- Vüsul ila Tabakati’l Fubul
Müstakimzade’nin Mecelletü’n- Nisab
Bursalı Mehmed Tahir’in Osmanlı Müellifleri
Mehmet Süreyya’nın Sicil-i Osmani
Muallim Naci’nin Esami ve Osmanlı Şairleri
Hüseyin Hüsameddin’in Amasya Tarihi
4-Osmanlı tarihleri: Aşıkpaşazade Tarihi, Solakzade Tarihi, Lutfi Tarihi, İzzi Tarihi, Neşri Tarihi, Perçev Tarihi, Naima Tarihi, Cevdet Paşa Tarihi ve Gelibolulu Ali’nin Künhü’l –Ahbar adlı eseri.
5-Bibliyografyalar:
Mevzu’atu’l UlumTaşköprizade
Keşf-i ZunünKâtip Çelebi
6-Ansiklopedik Eserler
Kamusu’l – A’lam – Şemseddin Sami
Lügat-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye – Ahmed Rıfat
7-Sözlükler
Kamus Tercümesi- Mütercim Asım
Kamus-ı Türki – Şemseddin Sami
Lehçe-i Osmani – Ahmet Vefik Paşa
Lehçe-i Naci – Muallim Naci
8-Klasik Edebiyat Bilgisi Veren Kitaplar
Sururi- Babrü’l Maarif
İsmail Ankaravi- Miftahü’l Belaga ve Misbahü’l Fesaba
Süleyman Paşa – Mebani’il İnşa
Ahmed Cevdet Paşa – Belagat-i Osmaniyye
Recaizade Mahmud Ekrem – Talim-i Edebiyyat
Mehmet Rıfat – Mecami’ü’l Edeb
Ziyapaşa – Harabat ( Antoloji )

20 Temmuz 2014



Düşerken bombalar Gazze'ye.
Sabır beni terk etti...(Rafif Ziyade )

Dünyanın gündeminde! yer alan Gazze konusunu hakkında her kesimden insanın olduğu kadar
benim de bir kaç fikrim var. Elbette yazarlar içerisinde bulunduğu toplumdan soyutlanmamalı
kendisini toplum üzeri görmemelidir. Onun içindir ki Gezi Parkı olayları kadar dünya gündeminde
yer etmeyen fakat, bizim kendi öz sorunumuz olarak gördüğümüz, İsrail'in soykırım yaptığı Filistin
meselesine değinmek toplumu aydınlatıcı bilgileri paylaşmak gerekliliğine inanıyorum.

Peki ne idi bizi Filistin konusuna bu kadar sahiplendiren? 18. da meydana gelen
Sanayi inkılabıyla gelişen sömürgecilik anlayışına, günümüzde hala ulaşamayan bir Türkiye olarak
Filistin'in zengin doğal gaz yataklarına göz dikmiş olamayız değil mi ? Ya da asırlarca hüküm
sürdüğümüz İpek yolu ticaretinin yeniden canlanmasını, ardından da Kuzey Afrika'ya açılan kapısı
olan Filistin'i egemenlik altına alıp Tekrar Afrika'ya hükmetmek mi istiyoruz yoksa?

Osmanlı Devleti  varlığını devam ettiriyor olsaydı, yukarıda sorduğum soruların kesinlikle cevabı evetti.
Çünkü 1516 Mercidabık savaşında sonra feth edilen Filistin, elden çıkan Osmanlı topraklarından
içerisinde Kudüs'ü barındırması sebebiyle en önemlisi olarak ön plana çıkmaktaydı. Lakin konunun önemi kanaatimce bu sebepten ileri gelmemekteydi.

        Türkiye devleti olarak, Bozkır kökenli Türk İnsanı olarak hepimizin yapısında yer alır mazlumun yanında olmak düşüncesi. Bu meselede bizi Filistin tarafında olmaya iten sebeplerden sadece biriydi. Yüce dinimiz İslamiyet de bunu emretmez mi?  "Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur.  Sonra yardım da göremezsiniz.” (Hud, 113) ayetinin bir gereğidir Filistin'e destek vermek.

  I. Dünya savasına kadar birlikte yaşadığımız Filistin halkı üzerinden idaremiz,
irademiz dışında çekilince orada baş gösteren sorunlar, mazlum Filistin halkının yanında yer almamıza
sebebiyet verdi. Malumatınız-dır ki Filistin'de bir Müslüman devlettir. Hucurat 10. ayette der ki
"İnnemel mû’minûne ihvetun (bütün müminler kardeştir)" öyleyse kardeşlerimize yapılan bu barbarlığa, göz yummak olur mu?

Biz Filistin'e karşı böyle duygular beslerken peki Filistin Halkı Türkiye için ne der hiç
düşündük mü ? İşte bu sorunun cevabını bize Halid Meşal verdi. Ne zaman mı ? 30 Eylül 2012 Ak Parti
4. Olağan Büyük Kongresinde yaptığı konuşmasıyla. Merak edenler bu konuşmaya internetten ulaşabilir.
Değinmek istediğim nokta şu. Hamas lideri Meşal'in şu cümleleri Türkiye- Filistin ilişkilerinin ne olduğunu acıkça ortaya koyar. Meşal " Nasıl ki Çanakkale'de Gazze'li şehit, Tüm Türkiye halkının şehidi ise, Mavi Marmara şehitleri de Tüm Filistin Halkının öz kardeşi ve kendi şehitleridir." diyor. Bu iki ülkenin kardeşliği  bu kutsal dava uğruna akan şehit kanlarıyla yoğrulmuştur. Peygamber Efendimiz (sav) der ki "Elinizden gelen ne ise onu yapınız" onun içindir ki  kimse bizden Filistin konusunda susmamızı, göz yummamızı, yapılanları sineye çekmemizi beklemesin.

             Sözlerimi Başbakan Erdoğan'ın şu cümleleriyle tamamlamak istiyorum. "Herkes sussa, herkes gözünü yumsa, herkes sırtını dönse bile biz Türkiye olarak Filistin'e  Filistin halkına, Gazze'ye sırtımızı dönmeyecek, gözümüzü yummayacak, Gazze için haykırmaktan vazgeçmeyeceğiz."